Konfederasyonumuz tarafından düzenlenen Çağdaş Bir İş Kanununa Doğru... İş Güvencesi/ Kıdem Tazminatı/ Esneklik İlişkileri Semineri, 7 Haziran 2001 tarihinde Ankara Ticaret Odası toplantı salonunda yapıldı.
Konfederasyonumuz Yönetim Kurulu Başkanı Refik Baydur Semineri açış konuşmasında, yaşanan ekonomik kriz ortamında sanayici, tüccar ve küçük esnaf bu krizden nasıl çıkacağının çabası içindeyken, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı aynen muhafaza edilerek iş güvencesinin getirilmek istenmesinin yanlış olduğunu belirtti ve şunları söyledi:
"Türk işverenleri olarak iş güvencesine karşı değiliz. Ancak bu güvencenin mevcut işsizliği veya kayıtdışı ekonomiyi daha da artırmaması için yapılması gereken, iş güvencesinin, kıdem ve ihbar tazminatı ve esneklik konularıyla birlikte ele alınması ve bu üçü arasında bir denge kurulmasıdır.
Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'ndan ricam, İş Güvencesi Yasa Tasarısı'nı bekletmeleridir. İş Kanunu'nu da tadil edelim, gerekiyorsa öbür yasaları da tadil edelim ve bunları biraraya getirip Meclis'e sevkedelim. Zira, artık 1475 sayılı İş Kanunumuzun kalıpları dar gelmektedir. Rakiplerimizin sahip olduğu kısmi süreli çalışma, belirli süreli çalışma gibi yeni istihdam modelleri, diğer esneklik unsurları İş Kanunumuzda yer almamaktadır.
Sayın Bakan'ın esneklik, kıdem tazminatı ve çağdaş bir İş Kanunu'nu kapsayan yeni bir çalışmanın önünü açmış olmasını takdir ediyorum."
Baydur konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bir ülkede yatırım yoksa, 65 milyon nüfusun 20 milyonu işsizse o ülkede hangi kanunu getirirseniz getirin sonuç hüsrandır.
Avrupa'ya ulaşmak için veya Avrupa Birliği'ne üye olmak için bizden istenenler, bizim şartlarımıza uymuyorsa oturup düşünmek zorundayız. Bugün Türkiye, istihdam konusunda son derece duyarsız bir trend içindedir ve bu yanlış bir yoldur."
Avrupa Birliği'ne uyum için Ulusal Program'da yer alan taahhütlerde iş güvencesi konusunun kısa vadede gerçekleştirilecek konular arasında bulunduğunu belirten Refik Baydur, hiçbir ülkede uygulaması görülmeyen hak grevine yer verilmiş olmasını da yadırgadığını ve bunun bugünkü dünya gerçekleriyle bağdaşmadığını; gelişmiş ülkelerde hükümet, işveren ve işçi kesimlerinin diyalog ve uzlaşma ile yol aldıklarını kaydetti.
TİSK Başkanı Baydur, Türkiye'de 1992 yılından bu yana işçi ve işveren kesimleri arasında ihtilafların kalktığını ve pek çok alanda uzlaşmanın sağlandığını hatırlatarak, "Politikacılarımıza, özellikle Sayın Bakan'a düşen görev, bu birliği devam ettirmektir." dedi.
TOBB Başkanı Fuat Miras, ülke iş ve çalışma koşullarının özellikle son yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle giderek kötüleşmesi sonucu Türkiye'nin hızla girişimci ve sermaye ihraç eder bir konuma geldiğini ve bu trendin mutlaka tersine çevrilmesi gerektiğini; İş Güvencesi Yasa Tasarısı kanunlaştığı takdirde işsizliği ve kayıtdışı ekonomiyi daha da artıracağını, Türk girişimcisinin ve sermayesinin ülkeden kaçışını hızlandıracağını; gerçek iş güvencesine ekonominin ve ekonomiyi oluşturan firmaların sağlamlılığı ile erişebileceğini ve hukuki gerçeklerin ekonomik gerçeklerin önüne geçirilemeyeceğini ifade ederek, şunları söyledi:
"Ülkemizin temel yanlışı, yeni müesseseleri mevzuatımıza yansıtırken, onların fonksiyonunu üstlenmiş bulunan mevcut müesseselerin dikkate alınmayışı ve örnek aldığımız Batı ülkelerinin aksine bunların sistematik bir bütünlük içinde ve ekonomik imkanlarla bağdaşır nitelikte uygulamaya konmamasıdır.
Oysa, iş güvencesini özellikle kıdem tazminatı ile birlikte değerlendiren, esneklik ihtiyacına mutlaka cevap veren, istihdamı teşvik eden, yatırım, üretim artışı ve uluslararası rekabet gücünün gelişmesi için uygun bir hukuki ortam yaratmayı hedefleyen yeni bir İş Kanunu ülkemiz için doğru tercihtir."
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan da, son yıllarda çıkartılan veya çıkartılması öncelikli görülen hiçbir kanun tasarısının iş güvencesi kadar sosyal taraflarca tartışılmadığını vurgulayarak, sosyal taraflarla birlikte kıdem tazminatı, esneklik ve 1475 sayılı İş Kanunu'nda değişiklik gerektiren konuları ele almak üzere yeni bir çalışma yapılması kararı alındığını söyledi.
Bakan Okuyan, iş güvencesi meselesinin, ekonomideki olumsuzluklarla irtibatlandırılmasını anlayamadığını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
" İş güvencesi konusunda bir yasanın çıkması, Ulusal Program ortaya konulduğu tarihten itibaren sadece Hükümetin meselesi olmaktan çıkmış, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin uluslararası resmi taahhüdüne dönüşmüştür. İş güvencesi, Sayın Derviş tarafından açıklanan ekonomi ile ilgili yeni programda da çıkartılması öncelikli görülen 15 yasa tasarısı arasında yer almıştır.
Şimdi bize düşen görev, İş Güvencesi Yasası konusunda bunun içeriğinin en iyi ve yararlı şekilde, işçi-işveren ve toplumun geleceği bakımından en iyi düzenlemeyle çıkmasını temin etmektir."
Yaşar Okuyan, İş Kanunu'nda değişiklik gerektiren hususlar, kıdem tazminatı ve esneklik konularında, dünyadaki gelişmeleri, Türkiye'nin gerçeklerini ve sosyal tarafların görüşlerini dikkate alarak, uzlaşı dahilinde düzenlemelerin yapılması görüşünde olduğunu da sözlerine ekledi.
Seminerde "İş Güvencesi - Kıdem Tazminatı- Esneklik İlişkileri" konulu Panelin başkanlığını Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kamil Turan yaptı.
Prof. Dr. Kamil Turan paneli açış konuşmasında, iş mevzuatı düzenlenirken dünyada yaşanmakta olan küreselleşme olgusunun ve Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik koşulların dikkate alınması gerektiğini; hukuki kurallarla ekonominin yönetilemeyeceğini; dünya önemli değişimlere doğru adım atarken, iş mevzuatını bir bütün olarak görüp, radikal değişikliklere gitmenin zorunlu olduğunu ve devlet müdahalesinin gereksiz olduğu durumda esnekliğin kendiliğinden geleceğini söyledi.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Fevzi Şahlanan, iş mevzuatının ILO Sözleşmeleri, AB yönergeleri ve çağın gerekleri karşısında artık eskimiş olduğunu ve kuralsızlaştırılmadan çağdaşlaştırılması gerektiğini; işçi ve işveren kesimlerinin uzlaşma sağlayarak menfaatlerde dengeyi kuracak düzenlemelere gidebileceklerini; sosyal tarafların görüşü alınmadan ve uzlaşmaya varılmadan yapılacak düzenlemelerin hiçbirinin uzun süreli olamayacağını anlattı.
Son yasa tasarısı ile tarım işçilerinin İş Kanunu kapsamı içine alınmasının, tarım işçilerinin nitelikleri ve yaptıkları iş dolayısıyla son derece yanlış olduğunu ifade eden Prof. Dr. Şahlanan, yeni istihdam türlerinin, özellikle kısmi süreli çalışmanın mutlaka düzenlenmesi gerektiğini; farklı çalışma süreleri uygulamasının çağın gereği olmasına rağmen mevcut İş Kanunu'nun buna imkan tanımadığını; İş Kanunu'nda uygulama alanı kalmamış hükümlerin kaldırılması ve tüm iş kanunlarının birbirleriyle uyumunun sağlanması gerektiğini belirtti.
Prof. Dr. Fevzi Şahlanan, iş güvencesinin İş Kanunu değiştirilmeden yürürlüğe konulamayacağını; ILO Sözleşmeleri onaylanarak çağdaşlaşılacağı kompleksinden de artık kurtulmak gerektiğini; hazırlanan tasarının menfaatler dengesini gözetmediğini; kıdem tazminatı, ihbar tazminatı gibi mevcut yükler aynen dururken iş güvencesi ile yeni bir yük getirildiğini söyledi.
Hacettepe Üniversitesi Maliye Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Güneri Akalın panelde yaptığı konuşmada, işgücü piyasasına ilişkin düzenlemeler yapılırken piyasaların nasıl tepki vereceğinin dikkate alınması ve AB'ye uyum için yapılacak düzenlemelerde ekonomik gelişmişlik farkının gözönünde bulundurulması gerektiğini; aksi takdirde kayıtdışı ekonomi ve istihdamın gelişeceğini, hatta ekonomik krizlere dahi yol açabileceğini ifade etti.
Prof. Dr. Akalın, ülkemizde işgücü piyasasının çalışmamasının bugünkü ekonomik krizin nedenlerinden biri olduğuna dikkati çekerek, tarım kesiminde çalışanların oranının yüksekliğinin, iktisadi örgütlenmedeki bozukluğun ve devletçilik anlayışının devamının, en büyük işveren olan devletin aynı zamanda işgücü piyasasında düzenleyici olmasının, beşeri sermayenin getirisinin negatif olmasının Türkiye'de işgücü piyasasını işlemez hale getirdiğini; hükümet-işveren-işçi-tüketiciler olarak, dört kesimin üzerinde mutabık kaldığı düzenlemelerin ise işgücü piyasasının işleyişini aksatmayacağını anlattı.
İktisadi örgütlenme biçiminin mutlaka değiştirilerek piyasa ekonomisi kurallarının benimsenmesi, tasarruf hacminin artırılması, çalışma hayatının gereksiz düzenlemelerden arındırılması, esnekliğin küreselleşmenin bir gereği olarak sağlanması ve AB normlarına uyumda "geçiş dönemi" tanınması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Güneri Akalın, iş güvencesinin mülkiyet hakkını kısıtlayacağını, ekonomik özgürlükleri ihmal ederek kalkınmanın sağlanamayacağını; nitekim ABD örneğinin bunu kanıtladığını; iktisadi refahı piyasanın gerçekleştireceğini ve piyasanın yaratmadığı bir gelirin dağıtılamayacağını belirtti.
Ankara Sanayi Odası Başkanı Zafer Çağlayan, ülkemizde sosyal düzenlemelerde popülizmin hep ağır bastığını; ekonomiyi, üretimi, yatırımı, istihdamı dikkate almayan düzenlemelerin ülkeye zarar vereceğini; ciddi bir ekonomik darboğazdan geçen ülkemizde İş Güvencesi Yasa Tasarısı'nın zamanlamasının son derece yanlış olduğunu; AB üyesi olmak için ekonomik, siyasi normlara henüz uyum sağlanamamışken, sadece ILO sözleşmelerine uyumu Birliğe üyeliğin şartı olarak görmeyi hatalı bulduğunu ifade ederek, ülkenin gelirini ve istihdamını artırmaya yönelik olmayan düzenlemelerle uğraşılmasını fantezi olarak değerlendirdiğini söyledi.
Zafer Çağlayan, işletmelerin uluslararası piyasalarda rekabet etmek zorunda olduğu bir ortamda, işgücü maliyetlerinin düşük tutulması gerektiğini; bugün yerli sanayi rekabet gücü kazanmak için ülke dışına çıkarken, yabancı sermayenin de gelmediğini hatırlatarak, üretim, yatırım, istihdam ortamının, verimliliğin ve işgücünün eğitim düzeyinin artırılmasının nasıl sağlanacağı üzerinde durulmasına ihtiyaç olduğunu; ekonomik krizlerin esnekliğin önemini ortaya koyduğunu; esnek çalışma saatleri ve esnek istihdam uygulamalarıyla işletmenin ve istihdamın devamının sağlanabileceğini kaydetti.
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, Türkiye'nin bütün sıkıntısının sistemden kaynaklandığını belirterek, ülkemizin zor bir süreçten geçtiğini ve iyi yönetilemediğini; SSK prim oranları, vergi oranları düşürülsün denildikçe yükseltildiğini ve "ben yaptım oldu" zihniyeti ile çalışan devletin millet ile diyalog içinde olmadığını söyledi.
Bir ülkenin istikrarlı olması için enflasyonun düşük tutulmasının şart olmadığına; istikrar için üretimin gerekli olduğuna işaret eden Sinan Aygün, devletin bürokratik işlemlerin yoğunluğundan dolayı sanayiciyi, tüccarı küstürdüğünü; çiftçinin ve hayvancılık sektörünün sıkıntı yaşadığını; düşük faizlerle alınan kredilerin yüksek faizlerle geri ödendiğini ve birçok işyerinin kapandığını ifade etti.
Aygün, Türkiye böyle bir krizde iken İş Güvencesi Yasasının dayatma ile çıkartılmaya çalışıldığını; oysa yapılması gerekenin bu krizden nasıl çıkılabileceğinin tartışılması olduğunu sözlerine ekledi.
TİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve MESS Başkanı Tuğrul Kudatgobilik de, Türk sanayii iç piyasada bile dünya rekabeti ile karşı karşıya iken, ülkemizde hala 1936 yılında kabul edilmiş eski bir İş Kanunu'nun yürürlükte bulunduğunu söyledi.
Sanayicileri ilgilendiren birçok yasa ve düzenlemenin sanayiciden habersiz yapıldığını; AB ile Gümrük Birliği'ne girilirken bile sanayicilere bilgi verilmediğini, şimdi ise tam üyelik yoluna girildiğini ifade eden Kudatgobilik, ekonomik durum ile İş Güvencesi Yasa Tasarısı'nın bir ilgisi bulunmadığının iddia edilemeyeceğini; sanayicilerin ekonomik krizler dolayısıyla içinde bulundukları zor şartlarda istihdamı korumak için ellerinden gelen tüm iyi niyeti gösterdiklerini ve bunda işçi kesiminin olumlu yaklaşımının da payı olduğunu belirtti.
Tuğrul Kudatgobilik, Avrupa Birliği'ne sunulan Ulusal Program'ın sanayicileri birçok yönden ilgilendirmesine rağmen, bu programın hazırlanışında da sanayicilerin haberi olmadığını kaydederek, Programda bazı yanlış taahhütlerin yer aldığını ve bunlardan birinin de hiçbir AB ülkesinde görülmeyen hak grevi olduğunu söyledi.
İşverenlerin esnekliği "lüks" olsun diye istemediklerini de vurgulayan Kudatgobilik, sanayicilerin üretime büyük katkısı olan işçilere önem verdiklerini de sözlerine ekledi.
Oturumun kapanışında panelistlerce dile getirilen hususları, Prof.Dr.Kamil Turan; " Bir Kanun , bir hukuki kural, eğer istihdamı artırmıyorsa, yatırımlar ve ihracatı teşvik etmiyorsa, firmalarımızı milletlerarası rekabet ortamında güçlendirmeyi hedeflemiyorsa o kanun veya hukuki kural, Türk çalışma "hayatının hiçbir sorununu çözemez." şeklinde özetledi.
Seminerin öğleden sonraki bölümünde "Türkiye'nin Rekabet Gücü Bağlamında İş Güvencesi-Kıdem Tazminatı-Esneklik İlişkileri" konusu bir panel dahilinde tartışıldı. Başkanlığını Gazi Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi Doç.Dr. Şükrü Kızılot'un yaptığı panelde, değişik siyasi görüşlere mensup parti temsilcileri görüşlerini aktardı.
Doç.Dr.Şükrü Kızılot paneli açış konuşmasında, yaşanan mali krizlerin reel sektöre yansımasının yatırımlarda gerileme, işsizliğin artması, üretimin ve istihdamın azalması olarak kendini gösterdiğini; işverenler üzerindeki yüklerin, vergi ve SSK primleri yoluyla artırılmasının işçi çalıştırmayı zorlaştırdığını, işgücü maliyetlerini yükselterek haksız rekabet yarattığını ve sonuç olarak kayıtdışı istihdamın geliştiğini vurguladı.
4,5 milyon civarında kayıtdışı istihdamın varlığından bahseden ve denetimin etkinleştirilmesi gerekirken yok denecek kadar aza düşürüldüğünü kaydeden Kızılot, çalışma hayatını ilgilendiren yasalarda bazı aksaklıklar olabileceğinin kabul edilmesi gerektiğini ve bu aksaklıkların İş Güvencesi Yasa Tasarısı için de geçerli olduğunu, her yasada olduğu gibi bu yasada da konunun iktisadi yönünün gözardı edildiğini dile getirdi.
DSP Bursa Milletvekili Fahrettin Gülener, parlamentoda doğrudan iş aleminden gelen sanayi kökenli milletvekili sayısının az olduğuna işaret ederek, İş Güvencesi Yasa Tasarısı'nın yeterince tartışılmadan 15 öncelikli yasa içerisine alındığını ve iş aleminin önünü göremediği bir ortamda bu uygulamanın bir felaket olacağını kaydetti. İş alemi tarafından tasarının sakıncalı görülen yönlerine değinen Gülener, yasanın bu haliyle AB'deki bazı ülke uygulamalarının cımbızla çekilmiş bir benzeri olduğunu, popülizme, oy toplamaya yönelik bir tavır sergilediğini öne sürerek, haksız rekabeti körükleyecek bu yasanın geç kalınmadan düzeltilmesi gerektiğini vurguladı.
MHP İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Oktay Vural, küresel değişim çağında esnekliğin, çağdaş gelişmelere uyum sağlamak ve rekabet gücünü sürdürebilmek açısından önem taşıdığını; yeni ekonomik gelişmeler içinde yönetim ve üretim tekniklerinin, ücret ödeme sistemlerinin, çalışma saatlerinin de esnek olması gerektiğini; işçi ve işveren ilişkilerinin durağan kalamayacağını; işçi ve işverenin bütün kararlarını rekabet gücü bağlamında alması gerektiğini belirtti.
İş güvencesinin ancak gelişen bir ekonomide mümkün olabileceğini, aksi halde ekonominin daha da daralacağını ifade eden Vural, kıdem tazminatının ise esnekliği sınırlandıran bir unsur olduğunu; İş Güvencesi Yasa Tasarısı'nın işçi ve işverenin değil, hükümetin hazırladığı bir tasarı olduğunu, devletin bu konuda taraf olmaması gerektiğini; İş Kanunu ve Ticaret Kanunu'nun yeni ekonomiye uygun olacak şekilde değiştirilmesinin şart olduğunu sözlerine ekledi.
Panele Fazilet Partisi adına katılan İstanbul Milletvekili Ali Coşkun da, ağır vergi ve prim yükleri korunurken ekonomik sınırların kalktığı bir dünyada rekabet etmenin mümkün olamayacağını; devletçi zihniyetten kurtularak serbest piyasa ekonomisi anlayışına geçilmesi gerektiğini söyledi. Coşkun, kıdem ve ihbar tazminatlarının dünyanın hiçbir ülkesinde Türkiye'deki kadar yüksek olmadığını; bu uygulamalar sonucunda yerli sanayicinin ve yabancı sermayenin yatırımdan caydırıldığını, işsizliğin arttığını, kayıtdışı ekonominin teşvik edildiğini belirterek, ülkemizin içinde bulunduğu şartlara uygun, üretimi, yatırımı destekleyen bir İş Kanunu çıkarılması ve mali piyasalara ilişkin kanunların da yeni baştan ele alınması gerektiğini vurguladı.
ANAP Manisa Milletvekili Ekrem Pakdemirli, iş güvencesi gibi dayatmaların ülke ekonomisine zarar vereceğini; kıdem tazminatının işletmelere olan yükünün istihdamı olumsuz etkilediğini; kıdem tazminatı kaldırılarak ve verimlilik artırılarak iş güvencesinin olabileceğini; esnekliğin verimlilik artışı ile birlikte yararlı olacağını; ekonominin gerekleri ile uyum sağlamayan düzenlemelerin, ulusal rekabet gücümüzün azalmasına, üretimin gerilemesine ve ihracatın düşmesine neden olacağını belirterek, ekonomideki her olumsuz uygulamanın bir bedeli olacağını ve bunu birilerinin ödeyeceğini söyledi.
DYP Samsun Milletvekili Kemal Kabataş da, Türkiye'nin ekonomik sorunlarını üretimin yolunu açarak aşabileceğini; İş Güvencesi Yasa Tasarısı ile işverene altından kalkamayacakları yükler getirildiğini; oysa önceliğin yatırıma, istihdama ve üretime verilmesinin zorunlu olduğunu; ülkemizin şu anda daha çok çalışmaya ve esnekliğe ihtiyaç duyduğunu; esas olarak bu tür düzenlemelerin gerçekleştirilmesi üzerinde durmak ve Türkiye'nin menfaatine çalışmak gerektiğini kaydetti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder